Son üç yıldır hayatı felç eden bir kaza sonrası yüzde 98 engelli kalan Dilara’nın davası, mahkeme tarafından verilen ceza ile sonuçlandı. Yaşanan olay sonrası genç kızın ailesi, aldığı mahkeme kararını hayal kırıklığıyla karşıladı. Aile, şoföre verilen cezanın yeterli olmadığını ve hayatlarının perişan olduğunu ifade etti. Bu haber, hem Dilara’nın ailesinin mücadele hikayesini hem de mahkeme sürecini ele alarak, okuyucularımıza mağduriyetin ne denli derin olduğunu gözler önüne serecek.
İnşaat mühendisliği öğrencisi olan Dilara, 2020 yılında meydana gelen bir trafik kazası sonucu büyük yaralar aldı. Kaza anında, dikkatsiz bir şoförün yol vermemesi sonucunda ağır bir şekilde yaralanarak %98 engelli bir birey haline gelen genç kız, kazanın ardından birçok zorlu süreçten geçmek zorunda kaldı. Dilara’nın ailesi, onun bu korkunç durumunu kabullenmekte zorlandılar. Her gün, kızlarının özlemle anılan sağlıklı günlerini düşünerek yaşarken, bir yandan da yaşadıkları maddi güçlüklerle baş etmeye çalıştılar. Kazadan sonra yapılması gereken tedavi ve rehabilitasyon süreçleri, aile için hem psikolojik hem de finansal olarak büyük bir yük haline geldi.
Kaza sonrası şoför hakkında açılan davada, birçok duruşma yapıldı. Aile, her duruşmada umutlarını tazeliyor, adalet arayışını sürdürdü. Mahkeme sonunda yürütülen süreçlerde, şoföre verilen ceza sadece 2 yıl hapis olarak belirlendi. Bu karar, Dilara’nın ailesi için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Ailenin ifade ettiği gibi, bu ceza, Dilara’nın yeniden yürüyebilme umudunu birkaç saniyede ortadan kaldıran ve onun hayatına yıllar boyunca etki edecek bir kazanın sorumlusuna verilecek en düşük cezalardan biriydi.
Dilara’nın annesi, “Bu ceza bizi üzdü, perişanız. Kızımın yaşadığı tüm acıları ve zorlukları göz önüne alarak düşünülseydi, daha fazla ceza verilirdi” diyerek, mahkeme ile ilgili derin hayal kırıklığını dile getirdi. Mahkeme süreci, sadece bir ceza davasından çok daha fazlasını ifade ediyordu. Aile, her duruşmaya katılarak, yaşadıkları acıyı ve kaybı hukuk önünde dile getirmeye çalıştı. Ancak, sonunda alınan karar sonuçlarından ortaya çıkan tablo, aileyi düşündürdü: Adalet, beklenildiği gibi gerçekleşmedi.
Dilara’nın yürüyebilmesi, kendi başına hayatını sürdürebilmesi, sosyal hayatta yer alabilmesi için gereken tedavi süreçleriyle birlikte, uzun soluklu bir mücadeleye ihtiyacı var. Bu süreçte yaşadıkları sıkıntılar da göz ardı edilemez. Aile, kızlarının geleceğine olan umudunu kaybetmemek için, toplumda bu tür acıların yaşanmaması adına farkındalık yaratmayı da hedefliyor.
Sonuç olarak, Dilara’nın hikayesi, sadece onun değil aynı zamanda pek çok ailenin mücadelesinin bir yansıması. Yaşanan kazaların artırdığı travma ve kayıplar, toplumun her kesiminde hissediliyor. Adaletin yeterli olmadığı bu süreçte, toplumun bu tür olaylara daha hassas yaklaşması ve daha dikkatli olması gerektiği unutmamalı. Bir daha aynı acıların yaşanmaması temennisiyle, Dilara ve ailesine güçlü bir toplum dayanışması sunmak, hepimizin üzerine düşen bir sorumluluktur.