Son yıllarda dünya genelinde artan silahlanma faaliyetleri, uluslararası ilişkilerde yeni bir gerilim kaynağı haline geldi. Ülkelerin askeri bütçelerini artırmaları ve yeni silah sistemlerine yatırım yapmaları, dünya genelinde bir silahlanma yarışının başladığını gösteriyor. Bu süreç, hem devletler arasında gerginliği artırıyor hem de kriz bölgelerinde yaşanan çatışmaların şiddetlenmesine neden oluyor.
Pek çok ülke, askeri bütçelerini artırarak modernizasyon süreçlerine hız vermeye başladı. Özellikle büyük güçler, yeni nesil silah sistemleri geliştirirken, daha küçük ülkeler de kendi savunma kapasitelerini güçlendirmek için çeşitli stratejilere yöneliyor. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin gibi süper güçler, askeri harcamalarını artırarak rekabetin merkezinde yer alıyor. Bu ülkeler, nükleer, konvansiyonel ve siber silah teknolojilerine yatırım yaparak düşmanlarına karşı üstünlük sağlama çabasındalar.
Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nin 2023 yılı için belirlediği askeri bütçe, tarihin en yüksek seviyesine ulaştı. Buna ek olarak, yeni bir füze savunma sistemi geliştirme çalışmaları ve savaş uçaklarının modernizasyonu, silahlanma yarışının menzilini genişletiyor. Aynı şekilde, Rusya da askeri harcamalarını artırarak, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemdeki askeri kayıplarını telafi etme çabasını sürdürüyor. Çin, hızla büyüyen ekonomik gücünü askeri alanda da yansıtmakta ve Güney Çin Denizi gibi stratejik bölgelerdeki varlığını güçlendirmektedir.
Dünya genelindeki silahlanma yarışı, sadece askeri bütçelerle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda ülkeler arası askeri işbirlikleri ve silah sözleşmeleri de artış göstermekte. NATO ülkeleri, savunma işbirliklerini güçlendirmek için çeşitli projelere imza atarken, Asya-Pasifik bölgesindeki ülkeler de kendi güvenliklerini artırmak amacıyla benzer adımlar atıyor. Özellikle, Hindistan ile Avustralya arasındaki askeri anlaşmalar ve Japonya'nın savunma harcamalarını artırma kararı, bölgedeki güvenlik dinamiklerini köklü bir şekilde etkiliyor.
Ayrıca, Türkiye, S-400 hava savunma sisteminin alımı ile Rusya ile olan askeri ilişkilerini derinleştirirken, aynı zamanda yerli savunma sanayi projelerini de hızlandırıyor. Bu tür gelişmeler, sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel ölçekte güvenlik dengelerini de sarsma potansiyeline sahiptir.
Birleşmiş Milletler'in silah ticareti üzerindeki düzenlemelerine rağmen, ülkeler arasındaki rekabet ve jeopolitik gerginlikler, silah ticaretini teşvik eden faktörler arasında yer alıyor. Özellikle, gelişmekte olan ülkeler, dış tehditler karşısında kendilerini korumak amacıyla silah alımlarını artırıyor. Bu durum, silahların kontrol altına alınması çabalarının yanı sıra, küresel güvenlik sisteminde de derin yarılmalara neden olabilir.
Sonuç olarak, dünya geneli silahlanma yarışı, sadece askeri bütçelerle değil, aynı zamanda stratejik ilişkiler ve uluslararası gösterilerle şekilleniyor. Ülkelerin askeri harcamalarını artırması, sadece kendi güvenliklerini değil, aynı zamanda global düzeydeki askeri dengeyi de tehdit etmektedir. Bu bağlamda, dünya, daha fazla çatışma, gerilim ve belirsizliğe doğru ilerlemekte; bu durum da uluslararası toplumu, barış ve istikrar sağlama konusunda daha fazla sorumluluk almaya zorlamaktadır.