Günümüzde birçok ülke, doğum oranlarının düşmesi ile baş etmekte zorlanıyor. Ancak, dünyanın en az doğuran ülkesi olan Güney Kore, bu durumu ciddi bir sorun olarak kabul ediyor. 2022 verilerine göre Güney Kore, doğum oranlarının en düşük olduğu ülke olarak öne çıkıyor. Bu durum, yalnızca bireylerin tercihlerinden değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel birçok faktörden kaynaklanmaktadır. Peki, Güney Kore halkı neden çocuk sahibi olmaktan bu kadar çekiniyor? Bu sorunun cevabını ararken, özellikle ekonomik koşullar, sosyal normlar ve devlet politikaları gibi değişkenlere odaklanmak gerekiyor.
Güney Kore'de yüksek yaşam standartları, yaşam maliyeti ve iş güvencesizliği, ebeveyn olma arzusunu olumsuz etkileyen önemli etkenlerdir. Özellikle büyük şehirlerde, konut fiyatları ve eğitim masrafları oldukça yüksektir. Aileler, çocuk sahibi olmanın getireceği maddi yükümlülükleri göz önünde bulundurarak, kararsız kalmaktadırlar. Ayrıca, iş hayatı son derece rekabetçi ve yoğun bir yapıya sahiptir. Uzun çalışma saatleri ve iş güvencesizliği, bireylerin aile kurma konusunda tereddüt etmelerine sebep olmaktadır. Birçok genç, kariyerlerini ön planda tutmayı tercih ediyor. Çocuk sahibi olmak, kariyer hedeflerini sekteye uğratabileceğinden, önce iş yaşamlarına odaklanmayı tercih ediyorlar.
Güney Kore kültürü, güçlü sosyal normlarla şekillenmiştir. Ebeveyn olmanın getirdiği sorumluluklar, birçok genç için bunaltıcı bir yük haline gelmektedir. Geleneksel olarak, kadınlar aile içinde anahtar rol üstlenirken, iş hayatındaki baskılar ve beklentiler nedeniyle birçok kadın çocuk sahibi olmayı ertelemekte veya bu sorumluluklardan uzak durmayı tercih etmektedir. Ayrıca, toplumda bireylerin kariyer ve başarıya olan vurgusu, evlilik ve çocuk sahibi olmayı geri plana itmektedir. Daha fazla insan, özgürlüklerini ve bireysel hayatlarını tercih ederek, geleneksel aile yapısının dışına çıkmaktadır.
Güney Kore hükümeti, bu durumun farkında olarak, düşük doğum oranlarını artırmaya yönelik çeşitli politikalar geliştirmeye çalışıyor. Aile dostu politikalar, finansal destekler ve ebeveyn izni gibi önlemler almaktadır. Ancak bu adımlar, henüz istenilen sonucu elde edebilmiş değil. Toplumun genel görüşü, özünde bireysel tercihlere ve sosyal beklentilere dayandığı için, çocuk sahibi olmayı teşvik eden unsurların çoğu, yüzeysel kalmaktadır.
Sonuç olarak, Güney Kore’deki düşük doğum oranları, sadece bireylerin kararı değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel faktörlerin birleşiminden doğan karmaşık bir sorunu temsil ediyor. Genç neslin daha fazla sorumluluk almak istememesi ve var olan yükümlülüklerin ağırlığı, bu durumu daha da derinleştiriyor. Bu nedenle, gelecekteki değişimlerin ve stratejilerin, toplumun bütün kesimlerini kapsayacak şekilde ele alınması büyük önem taşımaktadır. Güney Kore’nin bu sorunu aşması için atacağı adımlar, sadece ülkenin demografik yapısını değil, aynı zamanda sosyal yapı ve ekonomik dengeyi de etkileyecektir. İşte bu nedenle herkesin çocuk sahibi olmasını teşvik eden bir ortam yaratılması, sadece bireylerin değil, tüm toplumun yararına olacaktır.